Kimya Ve Fen Bölümlerinin Durumu İçler Acısı !

Kimya Ve Fen Bölümlerinin Durumu İçler Acısı ! Bu Muhteşem yazıyı bizimle paylaşan Doç. Dr. Alper Tolga ÇOLAK ‘a çok teşekkür ederiz. Mesleğimize gereken önemi vermemizin artık zamanı geldi. Fen Bilimleri ve Kimya Bölümlerinin gelecekleri ve neler yapılması gerektiği hakkında çarpıcı bir yazı sizlerle.

1.MEVCUT DURUM
Ülkemizde Fen Fakülteleri can çekişiyor. Başta Fizik olmak üzere, Kimya ve Biyoloji bölümlerine ilgi çeşitli nedenlerden dolayı geçtiğimiz 6 yıl içerisinde son derece azaldı. Bu bölümler birkaç büyük üniversite harici öğrenci bulamamaktadır. Gelen öğrencilerin akademik kalitesi ise düştü. Kimyacı olmam sebebi ile Kimya bölümleri ile ilgili düşüncelerimi burada belirtmek istiyorum. Ancak bazı düşüncelerim Biyoloji ve Fizik bölümlerini de kapsadığından bazen Fen bölümleri ifadesini de kullanacağım.

ÖSYM verilerine göre 2008 yılında tüm kontenjanların hemen hemen tamamen dolu olduğu görülmektedir. 2009 yılında Kimya bölümlerinin ülkemizdeki toplam kontenjanları birinci ve ikinci öğretimde toplam 7587 idi. Bu kontenjanlara yerleşen öğrenci sayısı ise 6509 olarak gerçekleşmişti. Böylece toplam doluluk oranı % 85,79 olarak ortaya çıkmıştı. 2010 yılında bu sorun artarak devam etti ve doluluk oranı %78,82’ye geriledi. 2011 yılında 39’unun ikinci öğretimlerinin de olduğu toplam 79 Kimya bölümü bulunmaktaydı. Yani toplam Kimya sınıf sayısı 118 idi.

Sanırım okuyucular hem sınıf sayısının hem de kontenjan sayısının ülkemiz Kimyager ihtiyacının çok ama çok üzerinde olduğunu söylememe gerek kalmadan anlamışlardır. Bunun bir sonucu olarak 2011’de doluluk oranı %56,88’e gerilemiştir. 2012’ye gelindiğinde bu durum dramatik bir şekilde devam etmiş ve Kimya bölümlerinin doluluk oranı maalesef %37,1’lere kadar düşmüştür. 2013 yılında ise hem Eğitim Fakültelerinin dolayısıyla da Kimya öğretmenliklerinin kontenjanları kapatılıp öğrenciler Fen Fakültelerine yönlendirilmeye çalışılmış hem de Fen Kimya bölümlerinin çoğunun ikinci öğretimleri kapatılarak kontenjanları da genellikle 20’ye düşürülüp azaltılmıştır. Yine de bu tedbirler hiç bir işe yaramamış görece yüzdesel doluluk oranı artmış gibi görünse de gelen öğrenci sayısı 2013’te bir önceki yıla göre azalmaya devam etmiş ve 2006’dan 1539’a kadar düşmüştür.

2014 yılında ise YÖK kontenjan kartını bir kez daha kullanmış ve pek çok üniversitenin kontenjanını 10’a düşürerek inebileceği son noktaya inmiştir. Bu noktadan sonra kontenjan anlamında YÖK’ün yapabileceği tek şey kontenjanı yüksek olan üniversiteleri de diğerlerinin hizasına çekmektir. Ancak 2014 yılında kimya öğretmenliği bölümlerine yeniden kontenjan hakkı tanınmıştır. Yani maalesef günü kurtarma kararları alınmakta ancak yapısal reformlardan uzak durulmaktadır. 2014 yılında kontenjan 1811 yerleşen sayısı ise 1355’tir ve yüzdesel doluluk oranı % 74.8 olarak gerçekleşmiştir. 2013 yılındaki durum burada da tekrar etmiş ve yüzde doluluk oranı artmışsa da yerleşen öğrenci sayısı %12 azalmıştır. Ancak YÖK ve/veya malum üniversiteler çok doğru bir adım atarak kalan son dört 2. öğretimi de kapatmışlardır. Olayın başka bir çarpıcı yanı ise Fen bölümlerine yeterince öğrenci gelmediği için YÖK’ün Fen bölümlerine araştırma görevlisi ve yardımcı doçent kadrosu tahsis etmemesidir. Sanki bu bölümlere öğrencinin gelmemesinin suçlusu bu bölümlere hizmet eden insanlarmış gibi davranılmasıdır. Bunun sonucunda yıllardır Fizik, Kimya ve Biyoloji bölümlerine yeni öğretim elemanları kazandırılamamaktadır. Bu bölümlerde kariyer yapan binlerce insan yıllardır mağdur durumdadır ve bu insanların tek suçu bilim yapmaktır. Sanırım aşağıda verdiğim tablo ve grafikler olayın vahametini daha iyi anlatır.

2. BU NOKTAYA NASIL GELİNDİ?
Aslında bu sorunun cevabı çok basittir. Kontenjanlar gereğinden fazla artırılmıştır. İlkesel olarak üniversite sayısının artırılması dolayısıyla bölüm sayılarının artması ülkemiz için son derece faydalı bir yaklaşımdır. Çünkü temel bilimler tüm uygulamalı bilimlerin temelidir ve önemi büyüktür. Her üniversite birer kültür ve teknoloji yuvasıdır. Aslında temel bilimlerin gerilemesi uygulamalı bilimlerin gerilemesi anlamına gelir. Ancak bu kadar kontenjana gerek var mıydı? Pekiyi neden bu kadar çok 2. Öğretim açıldı?

Tablo1. 2010-2013 yılları arasında ülkemizdeki devlet ve vakıf üniversitelerinde Kimya, Kimya öğretmenliği ve Kimya mühendisliği bölüm kontenjanları ve yerleşen öğrenci sayıları
grafik 1
Grafik 1. Kimya bölümlerine yıllara göre YÖK tarafından verilen kontenjanlar (Seri 1) ve bu kontenjanlara yerleşen öğrenci sayıları (Seri 2)

grafik 2
Grafik 2. Kimya bölümlerinin yıllara göre yüzde doluluk oranları

İkinci öğretimler eski başbakanlardan Tansu Çiller döneminde ülkemizdeki üniversite mezun sayısının artırılması amacı ile açıldı. Ancak bu öğretimler bir süre sonra öğretim üyeleri için ek gelir kaynağı haline geldiler. Bu durum daha sonra öğretim üyelerini büyük bir çıkmaza soktu. Nasıl mı? Öğretim üyeleri 2002 yılından sonra eriyen ve bir türlü düzeltilmeyen maddi kayıplarını 40-50 saat derse girerek ek ders ücretleri ile telafi ederlerken, araştırma ve geliştirmeyi mecburen 2. plana ittiler.

Böylece esas amacı Ar-Ge olması gereken öğretim üyeleri olarak bizler birer yüksek lise öğretmeni haline getirilmiş olduk. Ben öğretim üyelerinin özlük hakları konusuyla ilgili burada uzun uzadıya bir değerlendirme yapmayıp, olayı tüm gerçekliği ile anlatan 2 referans vererek okuyucuyu oralara yönlendirmenin bu yazının kapsamı için daha uygun olacağı düşüncesindeyim [Geyik, 2013; Yaylalı, 2013]. Tekrar yazının özüne dönelim yani Kimya bölümlerinin durumuna. 2013 yılına gelindiğinde YÖK Fen bölümleri için 3 temel hamle yaptı.
1. Eğitim Fakültelerinde Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanlarına kontenjan vermedi. Böylece Kimya öğretmeni olmak isteyenlere adres olarak Fen Fakültelerini gösterdi.
2. Çoğu Kimya bölümünün kontenjanlarını 20’ye indirdi. Burada bazı Kimya bölümlerinin kontenjanlarına hiç dokunulmadığını da belirtmek isterim.
3. Bazı Fen Kimya bölümlerine kontenjanı tamamen kapatırken 4’ü hariç diğer Kimya bölümlerinin ikinci öğretim kontenjanlarını da kapattı. 2014’de kalan 4 2. öğretim de kapatıldı.
Böylece 2013 yılında 55’i Normal (örgün) öğretim 4’ü ikinci öğretim olmak üzere 59 sınıflık öğrenci alacak kadar kontenjan açtı. Ancak sonuç yine hüsrandı. Büyük ve köklü üniversiteler harici Kimya bölümlerinin hiçbiri kontenjanlarını dolduramadılar. 4 adet ikinci öğretim büyük üniversitelerde olmasına rağmen boş kaldılar.

2014 te ise YÖK yıllardır kontenjan vermediği 10 bölüme kontenjan hakkı verdi. Ama sonuçta bunun büyük bir hata olduğu görüldü çünkü 2014’te 19 kimya bölümü ya 1 ya da 0 öğrenci aldı. Yani 2009 yılında başlayan sorun 2014’ü bitirirken de hala devam etmektedir. Yukarıda belirttiğim üzere YÖK düzenleyici kurum olması sebebi ile bir takım yerinde ancak geçici düzenlemeler yapmış olsa da sorunun kaynağına inilmediği için net bir çözüme ulaşılamamıştır.

Zaten sadece YÖK’ten bir şeyler beklemek de sanırım çok doğru olmaz. YÖK kontenjanları indirmekle uzun yıllar boyunca yaptığı hatadan dönmüş olabilir. Ancak olay çok daha yapısal düzenlemeleri gerektirdiğinden büyük resme bakmanın daha doğru olacağına inanıyorum. Ben aslında esas görevin bu yapısal önlemleri alacak olan TBMM’e düştüğünü söylemek isterim. Çünkü Kimyagerlik ve Kimya Mühendisliği hakkındaki kanun 15.02.1954 tarihlidir ve çağımızın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzaktır. Bu konuda da okuyucuları gereksiz pek çok rakama ve bilgiye boğmadan yine bir referansa yönlendirmenin doğru olacağı kanısındayım (Dölen, 1982). Ancak ben ana noktalara vurgu yapmak gerektiği düşüncesindeyim.
Ülkemizde 5 temel alanda Kimya öğretimi yapılmaktadır.
a) Meslek liseleri bünyesindeki Kimya Liseleri; mezunları Kimya teknisyeni unvanı alırlar.
b) Meslek yüksekokulları bünyesindeki Kimya bölümleri;
Mezunları Kimya teknikeri unvanı alırlar.
c) Eğitim Fakülteleri bünyesindeki Kimya öğretmenliği bölümleri; Mezunları Kimya öğretmeni unvanı alırlar.
d) Fen Fakülteleri bünyesindeki Kimya bölümleri; Mezunları Kimyagerlik unvanı alırlar.
e) Mühendislik Fakülteleri kapsamındaki Kimya mühendisliği bölümleri; Mezunları Kimya Mühendisi unvanı alırlar.
1982’den önce ülkemizde Kimya Fakülteleri vardı ve hem Kimya öğretmenleri hem de Kimyager ve Kimya mühendisleri bu Fakültelerde yetiştirilirlerdi. 1982’den sonra ise Kimya mühendislikleri Mühendislik Fakülteleri bünyesine, Kimya öğretmenliği bölümleri Eğitim Fakülteleri kapsamına, Kimyagerlik bölümleri ise Fen Fakülteleri kapsamına alındı ki bence yanlışlık da burada başladı. Çünkü müfredat gereği Kimya mühendisliği, Kimyagerlik ve Kimya öğretmenliği müfredatından farklı olsa da Kimyagerlik ve Kimya öğretmenliği bölümlerinin müfredatları arasında Kimya dersleri açısından temelde hiçbir fark yoktur.

Kimya öğretmenliği bölümlerinde okuyanlar Kimya derslerinin yanı sıra pedagojik formasyon dersleri de alırlar, o kadar. Yani Kimyagerlik ve Kimya öğretmenliği diye iki ayrı bölüm kurarak ayrı kadrolar, laboratuarlar yapmak kaynak israfından başka bir sonuç doğurmamıştır. Çünkü Kimya öğretmenliği bölüm mezunlarına Kimyagerlik hakkı tanınmasa da Kimyagerlik bölüm mezunları hatta Kimya mühendisliği mezunları yapılan düzenlemelerle Kimya öğretmeni olabilmişlerdir. Nitekim şu anda bir istatistik yapmaya gerek olmadan MEB’de ve özel eğitim kurumlarında çalışan Kimya öğretmenlerinin çoğunluğunun Fen Kimya bölüm mezunları olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz.
Tüm bunlar bir yana liselerde de bir şeylerin ters gittiği muhakkak. 2014 yılı YGS ve LYS sonuçlarına bakıldığında öğrencilerin Fen bilimleri sorularından adeta kaçtığını görmekteyiz. Öğrencilerimizin büyük çoğunluğu Fizik, Kimya ve Biyoloji sorularına hiç dokunmamışlar ya da çok başarısızlar [web, 4]. Aşağıdaki grafik son 3 yılın LYS2 Kimya test sonuçlarını göstermektedir. Tüm Kimya sorularını doğru cevaplayan öğrenci sayısı ise maalesef 2013 ve 2014 yılında bu 3 yılın en kötüsü. Tüm kimya sorularını doğru cevaplayan öğrenci sayısında eğri 0’a temas etmiş durumda. Bu sonuçlar geleceğimiz için pek iç açıcı olmasa gerek.

grafik 3

 

 

3. ÇÖZÜM İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

1. İğneyi başkalarına çuvaldızı kendimize batıralım. Elbette öğretim üyelerinin tek başlarına her şeyi yapmaları beklenemez ancak bir öğretim üyesinin yapması gerekenleri de harfiyen yerine getirmemiz gerekir. Öğrencilerimizin her türlü sorunu ile ilgilenmemiz; staj, öğrenci topluluklarının etkinlikleri, teknik geziler ve mezuniyet sonrası gibi konularda onları yalnız bırakmamak gerekir. Derslerde kullandığımız materyaller güncel olmalı öğrencilerimizi dünya ile rekabet edebilir hale getirmeliyiz.
2. YÖK’ün Kimya bölümlerinin kontenjanlarını azaltma kararı doğrudur. Ancak eksiktir. Çünkü bazı bölümlerin kontenjanları hala düşürülmemiştir. Tüm Kimya bölümlerinin kontenjanları 20’da sabitlenmeli toplam kontenjan sayısı 1200’ü geçmemelidir. En son kontenjan 2014’te 1811’dir. Bu da toplam kontenjanın hala azaltılması gerektiğini göstermektedir.
3. Bir daha hiçbir Fen bölümüne ikinci öğretim açılmamalıdır. Ancak öğretim üyelerinin ders ücretine mecbur bırakılması da önlenmelidir. Öğretim üyelerinin esas görev tanımları araştırma-geliştirme olmalıdır. Ders vermek ikincil bir görev olmalıdır. Yani öğretim üyeleri esas olarak araştırmacı olduklarından dolayı maaş almalıdırlar ders verdiklerinden dolayı değil.
4. Meslek yüksekokulları bünyesindeki 2 yıllık Kimya bölümleri kapatılmalıdır. Çünkü her 4 yıllık Fen Kimya bölümü zaten 2 yıllık Kimya teknikerliği diplomasını verebilmektedir. O halde artık ilçelere bile açılan bu bölümler kaynak israfına son vermek adına ortadan kaldırılmalıdır. Aslında bu durumun yanlışlığı 1924 yılında bile görülmüş iken hala benzer şekillerde sürüyor olması ne hazindir (Dölen, 1982). Fen Kimya bölümlerinin altında Kimya ve Kimya teknikerliği diye 2 program açılabilir. Bunların müfredatları farklı olabilir. İlkinden mezun olanlara hem Kimyagerlik hem de Kimya öğretmenliği hakkı tanınırken, ikincilere yine Kimya teknikerliği unvanı verilebilir.
5. Eğitim Fakültelerindeki Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları tamamen kapatılmalı, öğretim kadroları Fen Fakültelerine aktarılmalı, oradan gelecek öğretim üyeleri için Kimya Eğitimi adı altında Fen Kimya bölümlerinde yeni anabilim dalı oluşturulmalıdır. Zaten kadrolara bakıldığında Eğitim Fakültelerinin Fen Fakültelerine oranla çok az öğretim üyesi istihdam ettiği görülecektir. Ayrıca laboratuar imkanları da Fen Fakülteleri ile kıyaslanamayacak kadar az imkanlara sahiptir. Bunun sonucu olarak dışarıdan önemli bir değerlendirme gazeteci İsmet Berkan’dan gelmiştir. “Ben çocuğumun Eğitim Fakültesindeki bir bölümden ziyade Fen Fakültesindeki aynı bölümden mezun olmasını tercih ederim”.
6. Çok daha can alıcı yapısal bir sorun da Kimyagerlerin özel sektörde iş sahalarının başta Kimya mühendisleri olmak üzere, maden, çevre, malzeme, metalurji, gıda hatta ziraat mühendisleri tarafından işgal edilmiş olmasıdır. Bunun en önemli sebebi hiçbir bilimsel alt yapısı olmayan bir algı hatta yanılgıdan ibaret olmasıdır. O da Kimya mühendisinin Kimyagerin yaptığı işleri de yapabileceği yanılgısıdır. Yukarıda ifade ettim. Kimyagerlik ve Kimya mühendisliği bölümlerinin müfredatları farklıdır. Dolayısıyla iş tanımları ve görev sahaları da farklıdır. Ancak “mühendis” kelimesi özellikle özel sektörde büyük bir bilgi kirliliğinin sonucu olarak Kimyagerin iş alanlarının yok edilmesine sebep olmuş ve olmaktadır. Temel olarak bir işletmede laboratuarda Kimyager, işletmenin içerisinde ise Kimya mühendisi çalışır. Tabii ki özel durumlar vardır. Ancak genel durum bahsedildiği gibidir. Öyle de olmalıdır. Aksi halde Kimyagerlik bölümlerini kapatmak ve sadece Kimya mühendisi yetiştirmek gerekir ki bu da bilim ve teknolojinin kuralları ile bağdaşmaz. Nitekim bu iki meslek grubu ile ilgili 15.02.1954 tarih ve 6269 sayılı “Kimyagerlik ve Kimya Mühendisliği Hakkındaki Kanunda” birinin diğerinin üstünde olduğuna dair hiçbir ifade bulunmamaktadır.
7. Fen bölümlerine kadro talepleri serbest bırakılmalıdır. Doktoralarını bitirmiş insanlar daha fazla mağdur edilmemelidir. Bir insana verilecek kadro için tek şart o insanın bunu hak edip hak etmediğidir. Yoksa o bölümü öğrencinin tercih edip etmemesi değildir. Bu bir garabettir.
8. Ülkemizde Fen eğitimini ilkokuldan itibaren önemseyip öğrencilere Fen bilimlerini sevdirecek eylemler yapılmalı MEB ve üniversiteler birlikte hareket ederek öğrencilerimize Fizik, Kimya ve Biyolojiyi sevdirebilmeliyiz. Onlara tüm teknolojik gelişmelerin temelinde Fen bölümlerinin olduğunu gösterebilmeliyiz.
8. Tübitak yeni bir açıklama yaparak “ÖSYM tarafından yapılan Lisans Yerleştirme Sınavında MF puan türünde ilk 5.000 (beş bin) kişi arasında yer alarak matematik, fizik, kimya, biyoloji bölümlerinden birine yerleşen lisans öğrencilerine 2205 – Yurt İçi Lisans Burs Programı kapsamında aylık 2.000 (iki bin) TL burs verilecektir. ÖSYM tarafından yapılan Lisans Yerleştirme Sınavında MF puan türünde sıralamada 5.001 (beş bin bir) ile 10.000 (on bin) kişi arasında yer alarak üniversitelerin matematik, fizik, kimya ve biyoloji bölümlerinden birine yerleşenlere aylık 1.000 (bin) TL burs verilecektir” dedi. Teorik olarak bu açıklamayı önemsiyorum. Ancak ilk 10.000’e girecek öğrenciler salt burs için bu bölümleri tercih ederler mi? Bence etmezler. Esas sorun yapısaldır ve şu anda en önemlilerinden birisini de; Prof. Dr. Çetin GÜLER Bey şu şekilde açıklıyor.

“Temel bilimlerden mezun öğrencilerin önemli sorunlarından en önemlisi 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Teknik hizmetler sınıfı (a) bendinde yer alan ve onlarla aynı işyerlerinde çalışan ve aynı işleri yapan meslek grubundakilerden daha düşük mali haklara sahip olmalarıdır. Bunun en iyi örneği kimya bölümlerinden mezun olan KİMYAGER unvanı alan meslek grubunda görülmektedir. Bu konuda Kimyagerler Derneği olarak kimyagerlerin 657 sayılı devlet memurları kanununda teknik hizmetler sınıfı (b) bendinden (a) bendine geçirilmesi için TBMM nezdinde girişimlerde bulunmamıza karşın bir sonuç alınamamıştır. Bu sorunun çözülmesi halinde Kimya bölümlerine tercihin artacağı bilinmektedir” (Web, 5).

Demek ki sorun burs verilerek çözülemez. Nitekim 2014 yılının sonuçları da bu bursun hiçbir işe yaramadığını gösterdi. Sorun yasa ile çözülür. Bu sebeple tüm bireysel ve sivil toplum örgütleri gücümüzle temel bilimlerden mezun olanların hak ettikleri mali ve sosyal haklara kavuşmaları için TBMM ve hükümet nezdinde girişimlerimize yılmadan devam etmeliyiz.

Bugün ülkemizin 2023 yılı hedefleri bulunmaktadır. İhracatımızın 500 milyar dolar mertebesine ulaştırmaktan bahsetmekteyiz. Tüm kamu kurumları ve özel sektör kurumları bu hedefe kendilerini şartlandırmış görünüyorlar. O halde bu nasıl olacak, Fen bölümlerini yok ederek mi? Bu bölümlere akademik kalitesi sürekli düşen öğrenciler göndererek mi? Günümüzde araştırma ve geliştirmenin farkına varan özel şirketlere biz öğretim üyeleri artık düşük kalitede Kimyager göndereceğiz demektir. Öyleyse bu Kimyagerler dünya ile nasıl rekabet edecek, nasıl üretecek, nasıl geliştirecek. Son yıllarda kamu ve özel sektörde kurulan binlerce laboratuarı bu insanlar nasıl başarıya ulaştıracaklar. Yoksa sadece başkalarının ürettiğini satan satış temsilcileri ya da bir yöntemi uygulayan veya bir cihazı kullanan teknisyenler mi olacaklar? Özet olarak tüm paydaşların bir an evvel, daha fazla gecikmeden telafisi imkânsız sonuçlar doğurmadan bu probleme eğilmeleri ve üzerlerine düşeni yapmaları gerekmektedir. Problem çok boyutlu olduğu için TBMM, hükümetimiz, MEB, YÖK ve üniversiteler el birliği içerisinde ve bir eylem planı içerisinde radikal tedbirler almalılar ve kişilerin ya da küçük grupların değil toplumun iyiliğini düşünmeliler. Bunun başlangıç noktası da TMMOB bünyesinde bir Temel Bilimler Odasının gecikmeden kurulması olmalıdır.

KAYNAKLAR

1. Tekin Akgeyik “Ulusal ve Uluslar arası Karşılaştırmalarla Öğretim Üyeliği Maaşı Tespitler ve Bir Model Önerisi” ISBN: 978-605-4023-27-1 SETA Vakfı 1. Baskı Ağustos 2013
2. Prof. Dr. Muammer Yaylalı “Türkiye’de Akademisyenlerin Özlük Haklarının Mevcut Durumu ve Özlük Haklarının İyileştirilmesi Raporu” ÜAK raporu 2013.
3. Prof. Dr. Emre Dölen “Türkiye’de Kimya Öğretiminin Tarihçesi” Türkiye Kimya Derneği Yayınları No:21 1834-1982.
4.http://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2014/LYS/2014_LYS_SB.pdf
5. http://www.tubitak.gov.tr/tr/duyuru/tubitaktan-yeni-temel-fen-ve-sosyal-bilimler-lisans-burslari

fen-edebiyat

1 Comment

  1. hoca efendi bitmesinde ki etkenlerden birininde kimya bölümlerindeki,kimyadan nefret ettirmede yarışan hocalardan kaynaklandığınıda ekleseydi daha mantıklı olurdu..bir kimya mezunu olarak hocalar sağolsun kapris ve egoizmlerinden dolayı beni kimyadan nefret ettirdiği..
    bir daha mı!!

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*